Milli Mücadelede Türk Aydını

Bu yazı, Noktasız Dergi’nin “Fildişi Kule” temalı ikinci sayısında yayımlanmıştır. Yazının tamamını okumak için tıklayınız…

“Ben ne ateşin çektiği pervane ne de kurbanlık koyunum. Ben düşünen baş, inanan gönülüm!”1
Aydın kavramı genellikle şöyle tanımlanmaktadır: “Çağının ve içinde yaşadığı toplumun durumu ve sorunları hakkında zengin bir bilgi birikimine sahip ve bu birikim temelinde analiz, sorgulama, değerlendirme yapan, düşünce üreten, daha iyi bir toplum ve giderek daha iyi bir insanlık için gerektiğinde politik eylemde bulunan bir insan tipi.” Bu özelliklerde Aydınlanma çağına atıf yapılmaktadır. Halk tanımına baktığımızda ise, “Bir ülkedeki insan topluluğu, yurttaşlık” şeklindeki tanım karşımıza çıkar.

Tarihin her döneminde aydın ile halk arasında -özellikle dünyayı anlama ve anlamlandırma seviyeleri açısından- sorgulamalar yapılıp tartışmalar ileri gelmiştir. Halkın, aydını kendinden görmediği, aydının halka burun kıvırdığı dönemler sıklıkla yaşanmıştır. Halk ile aydın arasındaki iletişim kopukluğu onları birbirine yabancılaştırmış, gergin bir ilişki doğurmuştur. (…)

Elif ÖZMEN

1 Tarık Buğra, Küçük Ağa, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 162

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön