Bu yazı, Noktasız Dergi’nin “Ben” temalı dördüncü sayısında yayımlanmıştır. Yazının tamamını okumak için tıklayınız…
Bilinç, kelime anlamı olarak insanın kendisini, çevresini ve olup biteni tanıma, algılama, kavrama, fark etme yetisidir. Esasında bu yeti yalnız insanda bulunmaz, tüm canlılar, çevresinde olup bitene, kendisini etkileyen unsurlara karşılık tepki üreten bir fiziksel ve zihinsel organizasyona sahiptir. Yaşamsal faaliyetlerin devamlılığı, koşulları doğru algılama ve ona uygun tepki üretebilme yetisine bağlıdır. Bir ayçiçeği konumunu güneş ışığına göre belirler, bir geyik kendisine yaklaşmakta olan aslandan kaçar ve insan da yağan yağmura karşılık şemsiyesini açar…
Bilgi verisine aç bir bilinçle doğan insan daha anne karnında iken kayda başlar. Bulunduğu sıvının hissiyatı, dışarıdan gelen sesler, ilk nefes ve anne kokusu… Duyularla başlayan öğrenme serüveni gün geçtikçe büyür, derinleşir; tek tek işlenen veriler kıyaslanarak, sentezlenerek anlamlar ve değerler tayin edilir. Bu serüvendeki sonsuz veriye karşılık insanın tek referansı ve yine tek yatırımı kendisidir. Bildiği her şeyi kendi varlığının inşasında kullanır, harcına katar. Bu birikim neticesinde ortaya çıkan esere, bir ressamın geri çekilip resmine titiz gözlerle baktığı gibi bakan insan ise benliğini sorgulamaya başlamış demektir. Benlik bilinci yani öz farkındalık ve benliğe dair sorgulama insana “ben kimim?” sorusunu sorduran zihinsel faaliyettir. (…)
Gamze Nur ŞAN