Bu yazı, Noktasız Dergi’nin “Yeni Putlar” temalı üçüncü sayısında yayımlanmıştır. Yazının tamamını okumak için tıklayınız…
Tanzimat Dönemi aydınlarından olan Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı Araba Sevdası romanını lise yıllarımızda, edebiyat derslerimizde bir defa da olsa okumuşuzdur. Roman, yazıldığı dönemin ilk realist romanı olma özelliğini taşımaktadır. Bu eserde halkın ve devlet kurumlarının, Batı’yı ilerleyen ilim, bilim ve sanattaki evrimi üzerinden örnek almak yerine çağdaşlaşmayı, üstünkörü Avrupalı gibi giyinip konuşma yoluyla izlemesi eleştirilmiştir. Yani, yanlış Batılılaşmayı konu alan bu edebi akım, zihniyet yerine yalnız görüntüdeki değişikliğin toplumu ileri götürmektense daha da yozlaştırdığını, kendi toplumsal ve kültürel değer ve gerçeklerinden habersiz olan Batı fanatizminin halkı böldüğünü anlatır. Recaizade Mahmut Ekrem, dönemin aydınlarından olduğu için romanda kendini de mizahi bir şekilde eleştirir. Romandaki Bihruz Bey karakteri Batı özentisi, alafranga bir figürdür. Fransızca kelimeleri cümle içinde kullanınca, topluma sırt çevirince kendisinin aydın olduğunu zanneden çakma züppe bir alafranganın trajedisidir roman. Bihruz Bey elindeki tüm imkânlara rağmen parasını har vurup harman savuran, entelektüel birikime değil de gösterişe önem veren biridir. Tıpkı elindeki gücün farkına varamayan, kendi potansiyelini göremeyip onu harcayan milletler gibidir. Aynı konak içinde annesi ile bile iletişimini kesen, Batılı olmak uğruna kendi olamayan, Aristoteles’in parodi şiir metaforundaki gibi olan Bihruz Bey, ne kadar o dönemdeki Osmanlı toplumuna veya Şark toplumuna benziyorsa araba içinde görüp sevdalandığı Periver Hanım, o dönemin Avrupa’sını yansıtan niteliklere sahiptir. Eser, mizahi bir eleştiri kitabıdır aslında. Tanzimat Dönemi yarı aydınları ve Batı kültürüne özenen kesim eleştirilmiştir. Roman, döneme ayna misali ışık tutmaktadır. Romandan çıkarılacak bir diğer sonuç/anlam ise dış görünüşe aldanmamak ve kendimizi olduğumuzun dışında tanıtmamaktır. (…)
Edanur ÖZTÜRK