Bu yazı, Noktasız Dergi’nin “Sınır” temalı beşinci sayısında yayımlanmıştır. Yazının tamamını okumak için tıklayınız…
Bizler, bizlere verilen bir sınır içerisinde var olmuş dünyanın özgür vatandaşlarıyız. Evet, bizlere birer sınırlar verildi ve bizler bu sınırlar içerisinde özgür yaşıyoruz. Yaşantılarımızda varoluşumuzu ve sınırlarımızı arıyoruz. Bu varoluş arayışında en çok bilimi kullanıyoruz. Bilim bizlere olguları açıklamaya çalışan ve yaşadığımız bu dünyanın fiziksel ve zihinsel, eylemsel ve işlevsel boyutlarını, varoluştan bu zamana, insanın doğumundan öncesini ve sonrasını, dünyanın bilinmezliklerine birer cevap bulabileceğini savunmaktadır.
Bilim, tüm bunlara cevap arayan bir olgudur. Olgudan kurama ve kuramdan olguya şeklinde bir yol izlemektedir. İzlediği bu yol üzerinde olgular arasındaki ilişkiyi çözmeyi amaçlamaktadır. Bu şekilde insanın yaşadığı dünyada özgür kalabilmesi, yaşamını öğrenebilmesi için var olan bilim özgürdür ve bir o kadar da sınırları vardır. Bu dünyada özgürlük belirli sınırlar içerisindedir. Örneğin yer yüzünde insan özgürdür fakat yer çekimi nedeniyle uçması mümkün değildir. Uçmak sınırdır. İnsan nefes alabilmek için burnunu kullanır ama bu özelliğini denizin altında kullanamaz. Denizin altında dalış ekipmanı olmadan nefes alabilmek bir sınırdır. İnsan özgürdür ama bu da bir sınırdır. (…)
Şeyma ATEŞ