Prof. Nancy FOLBRE
Röportör: Suat Kutay KÜÇÜKLER
Önerilen atıf: Folbre, Nancy. “Nancy Folbre ile Röportaj: ‘Ekonomiye Feminist Bakış: Ataerkillik ve Kapitalizm Arasında Ücretlendirilmeyen Emek'”. Suat Kutay Küçükler tarafından. Noktasız Dergi 12, (2023): 43-46.
Ataerkillik ve kapitalizm arasındaki ilişki ile başlamak istiyorum. Sizin de çalışmalarınızda gösterdiğiniz gibi kapitalizm ve ataerkillik arasında derin bir bağ var. Kapitalizmin ataerkilliği, ataerkilliğin de kapitalizmi yeniden ürettiğini söylemek mümkün sanırım. Bu durumda kapitalist tekellere ait şirketlerin kadınları ön plana çıkaran ve “kadın haklarını” savunan reklamlarını nasıl değerlendirmeliyiz?
Bence kapitalizm ve ataerkillik arasındaki bağlantı o kadar derin ki, bunları ayrı varlıklar olarak ele almak biraz yanıltıcı. Hem kapitalist hem de ataerkil, aynı zamanda milliyetçi ve ırkçı olan küresel bir sistemde yaşıyoruz: birbirine kenetlenmiş hiyerarşiler sistemi.
Bu hiyerarşiler arasında tamamlayıcılıklar olduğu gibi gerilimler de var. Kapitalist gelişme pek çok açıdan kadınlara hane dışında seçenekler sunarak kadınlar üzerindeki ataerkil kontrolü zayıflatır ve kapitalistler her zaman, özellikle de bunu yapmak maliyetli olmadığında, iyi bir şey yaptıklarını iddia etmeye heveslidirler.
Kadınlar için daha fazla hak mı? Daha fazla kadının ücretli istihdama katılması ve işler için erkeklerle rekabet etmesi aslında işverenlerin yararınadır. Ancak büyük işverenlerin sağlık ve eğitim alanındaki kamu yatırımlarını nadiren desteklediğine dikkat edin, çünkü bunlar genellikle kârların vergilendirilmesini gerektirir. Kaçınabilecekleri herhangi bir toplumsal yeniden üretim maliyetini ödemek istemezler.
“Measuring Care: Gender, Empowerment and the Care Economy” başlıklı makalenizde, kadınların bakmakla yükümlü oldukları kişilerin refahından endişe duyduklarında toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda isteksiz davranabildiklerini söylüyorsunuz. Bu noktada, kadınların bakım işindeki rolünün tamamen ataerkil ekonomi politiğin bir sonucu olduğunu söylemek mümkün mü? Başka bir deyişle, kadınların bakım işiyle özdeşleşmesi cinsiyetten hiç mi pay almıyor?
Mesele kadınların soyut olarak toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda isteksiz olmaları değildir. Mesele, kendi bakımlarını sağlamak ile yeterli bakımın olmadığı bir dünyada yaşamak arasında bir seçim yapmaları halinde, ilkini seçebilecek olmalarıdır. Yukarıda da belirtildiği üzere, kadınların ücretsiz bakım hizmetlerinden erkekler kadar işverenlerin de faydalandığını düşünüyorum. Sorunuzun son cümlesini tam olarak anladığımdan emin değilim ama bence burada bir tür döngüsel nedensellik söz konusu: Kadınların değersizleştirilmesi, bakımın değersizleştirilmesine katkıda bulundu ve bakımın değersizleştirilmesi de kadınların değersizleştirilmesine katkıda bulundu.
Gayrisafi Yurt İçi Hasılaya (GSYİH) dahil edilmeyen geniş bir bakım işi alanı olduğunu savunuyorsunuz. Örnekler arasında kişinin kendisi veya ailesi için yemek pişirmesi ve kendi evini temizlemesi sayılabilir. Ücretsiz bakım işinin ağırlıklı olarak kadınlar tarafından yapıldığını görüyoruz. Peki, sizce yapay zekâ alanındaki gelişmelerle birlikte ücretsiz bakım işlerinin yapay zekaya devredilmesi mümkün olabilir mi? Daha genel olarak, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında yapay zekayı nerede konumlandırabiliriz?
Kimsenin yapay zekânın nereye gideceğini gerçekten bildiğini sanmıyorum. Muhtemelen yemek pişirme ve temizlik gibi araçsal ev işlerine daha fazla yardımcı olacaktır. Aile yaşamının merkezinde yer alan ve genellikle araçsal görevlerin yanı sıra daha doğrudan duygusal ve samimi faaliyetlerle ifade edilen kişiye özgü duygusal bağların yerini alabileceğini sanmıyorum.
Şu anda GSYİH ölçümlerini geliştirmemiz gerektiğini ancak ekonomik başarı ölçütü olarak bunlara güvenmememiz gerektiğini açıklayan bir kitap üzerinde çalışıyorum. Fiziksel ve zihinsel sağlık, eğitim, öznel refah ve işbirliği yetenekleri ile ilgili ekonomik göstergelerden oluşan bir gösterge tablosuna ihtiyacımız var.
Çalışmalarınızda ev kadınlarının ev içi emeğinin ekonomik bir karşılığı olduğundan bahsediyorsunuz. Yani ev içi emek de bir işgücüdür ve ev içi emeği ekonomik tabloların dışında tutmak doğru değildir. Dolayısıyla evlendikten sonra işten ayrılan kadınlar işgücünden kopmuş kişiler olarak değerlendirilmemeli. Bu dikkat çekici gözlemin iki olası sonucu üzerinde durmak istiyorum. Ev içi emeğin de bir “işgücü” olduğunun anlaşılmasıyla, ev kadınlarının “ev kadını kalarak” özgürleşebilecekleri düşünülebilir. Öte yandan, ev içi emeğin emeğe karşılık geldiğinin anlaşılması, kadınları evde tutan ataerkillik için yeni bir meşruiyet biçimi üretme tehlikesini de içermez mi? Ev içi emeğin ekonomik değerinin ortaya çıkarılması, “ailenin kutsallığı” söyleminin yerini “kadının ev içindeki ekonomik değeri” söyleminin almasına yol açmaz mı?
Evet, pek çok feminist kuramcı ücretsiz işin değerinin daha fazla tanınmasının kadınların bu işte uzmanlaşmasını teşvik edebileceği konusunda uyarıda bulunmuştur. Ancak bunun tam tersi bir riski de göz önünde bulundurun: Ücretsiz emeğin değersizleştirilmesi, aile ve toplum yaşamının bozulmasına yol açabilir. Hem ücretsiz çalışmaya bir değer atfederek hem de bunun kadınlar ve erkekler arasında eşit olarak paylaşılması gerektiğinde ısrar ederek bu riskleri dengelememiz gerekiyor.
“Greed, Lust and Gender” adlı kitabınızda “Toplumsal cinsiyet kimliği genel olarak pahalıdır.” diyorsunuz. Bu gözlemin üzerinde durmak gerekiyor. Genel olarak toplumsal cinsiyet eşitliği tartışmalarında ekonomik boyut kadınların işgücündeki konumuna odaklanırken siz genel olarak toplumsal cinsiyetin ekonomik sonuçlarına odaklanıyorsunuz. Yazdıklarınızdan hem erkekliğin hem de kadınlığın belli ekonomik yükleri olduğu anlaşılıyor. Bu durumda mevcut toplumsal cinsiyet kalıplarının toplumun refahı açısından verimsiz bir ekonomi ortaya koyduğunu söyleyebilir miyiz?
Ne kadar ilginç bir soru. Evet, zorlayıcı etkilerine rağmen geleneksel, katı erkeklik ve kadınlık tanımlarının bir zamanlar toplumun geneli için işlevsel bir değeri olduğunu düşünüyorum. Toplumlar enerjilerinin çoğunu fiziksel olarak kendilerini korumaya (erkeksi bir görev olarak görülüyor) ve aynı zamanda kendilerini hızla yeniden üretmeye (kadınsı bir görev olarak görülüyor) odaklamak zorundaydı. Askeri başarının kas gücünden çok makinelere ve mühimmata dayandığı ve küresel nüfusu artırmaktan ziyade azaltmayı hedeflediğimiz günümüzde bu durum daha az geçerlidir.