Bu yazı, Noktasız Dergi’nin “Pusulasızlık” temalı ilk sayısında yayımlanmıştır. Yazının tamamını okumak için tıklayınız…
İçinde bulunduğumuz çağ, onun ayrılmaz bir parçası haline gelen belirsizlikle, bunun temelinde yatan postmodern söylemin vurgulandığı bir çağ haline gelmiştir. Modern düşüncedeki bireyin doğaya dönük akılcı tutumunun bir ürünü olan olguların yerini, postmodernizmin yargıları almıştır. Söz konusu olan bu değişimin yanında, internet ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilgi birikimi hiç olmadığı kadar artmış, olgusal verilere dayanmayan haberlerin tüketimi doğruya ulaşımı zorlaştırmıştır. Bu bağlamda 2004 yılında Ralph Keyes post truth kavramını odağına almış, bu kavramın basitçe bir yalan söyleme hususundan çok daha ciddi olduğunu vurgulamıştır. Nitekim ona göre yalan söyleyen kişilerin ifşa olmaktan korkmaması ve ifşa olduklarında saygınlıklarını kaybetmiyor olmaları, toplumsal silikleşmenin bir sonucu olmakla birlikte, post truth kavramının bir yansımasıdır. Bununla birlikte Keyes’in bu çalışmasında çoğunlukla etik bir değerlendirme gerçekleştirdiği sırada post truth kavramı politik alanın literatüründe tartışılmamaktaydı. (…)
Gülsün ŞEN