Bu röportaj, Noktasız Dergi’nin “Fildişi Kule” temalı ikinci sayısında yayımlanmıştır. Röportajın tamamını okumak için tıklayınız…
Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz, bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Ne demek, memnuniyetle… Vakit ayırmak değil de birlikte güzel şeyler yapabilmek diyelim.
Röportajımızı, öncelikle Türkiye’de üniversite eğitimini, ardından genel olarak felsefenin karşı karşıya kaldığı problemleri ele alacak şekilde iki ayrı bölümden oluşturmayı düşündük. Öyle ki sizin bir “felsefeci” olarak düşüncelerinizin yanında “akademisyen” kimliğinizle kazandığınız birikimlerden de istifade etmek isteriz. İlk sorumuz şu şekilde: Ülkemizde akademisyenler hem bir araştırma yüküne hem de ders yüküne sahip. Bu, bazı ülkelerde de bu şekilde olmakla birlikte araştırmacıya ayrı, ders veren hocaya ayrı bir kadronun açıldığı modeller de mevcut. Sizce akademisyenin her iki yükü de birlikte taşıması, yani hem araştırma yapması hem de ders vermesi bir sorun mudur? Öte yandan akademisyen için araştırma yapmanın, ders vermek karşısında herhangi bir önceliği yahut üstünlüğü olabilir mi?
Ben, akademisyenin hem ders vermeyi hem de araştırma yapmayı beraber yürütmek konusunda bir sorun yaşayacağını düşünmüyorum. Çünkü ben, akademik hayatım boyunca hep şunu gördüm: Kim ki ders vermekten kaçar, aslında o kişi ne çok ders verir ne de araştırma yapar. Dolayısıyla şöyle bir paralellik görüyorum: Ders vermeyen kişi araştırma da yapmıyor. (…)
Prof. Dr. Şafak URAL ile Röportaj
(Röportörler: Buse GÜRELİ, Suat Kutay KÜÇÜKLER)