Şulenur TOPCU
Çocukken oynadığımız oyunları nasıl seçeriz? Oyun içindeki sınırları nasıl belirleriz? Büyüklerden gördüğümüzü mü taklit ederiz yoksa kendi benliğimizden geleni mi oyuna dökeriz? Bu sorular uzun yıllar boyunca psikoloji ve felsefe alanının araştırma konusu olmuştur. Bu alanın ilk öncülerinden Sigmund Freud bu konuyu oyun kuramı üzerinden irdelemiş ve sonrasında bu alan Melanie Klein, Donald Winnicott ve Erik Erikson tarafından farklı bakış açılarıyla geliştirilmiştir. Oyunun bir taklittin yanında içsel bir belleğin dışa vurumu olabileceği kavramının irdelenmesi, oyuna varoluşsal bir perspektifle de bakılabileceği fikrini doğurmuştur.