Bu yazı, Noktasız Dergi’nin “Izdırap” temalı yedinci sayısında yayımlanmıştır. Yazının tamamını okumak için tıklayınız…
Sanat ve felsefenin kendi başına bir alan olduğu düşünülürse felsefe tarihinde duygulanımın en çok kendini gösterdiği düşünce varoluşçuluktur. Antik Çağdan itibaren insanın amacının mutluluk olduğu öne sürülmüş ve mutluluk üzerine etik tartışmalar devam etmiştir. Mutlu olmak için erdeme, iyi ahlaka ya da rasyonel akla ulaşılmasının gerekliliği vurgulanır. Ancak mutluluk gibi bir duygulanımın neliği, tüm o rasyonel tanım ve sistemlerden sıyrılmış bir duyguyu veya hissi açıklığa kavuşturmaz. Bu nedenle varoluşçuluk duygulanımın/hissiyatın en yoğun yaşandığı felsefi düşünümdür. Ne kadar Sartre varoluşçuluğun duygulanım açısından acıdan, bulantıdan veya ızdıraptan ibaret olmadığını öne sürse de çoğu varoluşçu düşünceler beraberinde ızdırap hissiyatı içinde aktarılır. (…)
Tuğçe ARSLAN