“Çocukken Oynadığımız Oyunları mı Büyüyünce Taklit Ederiz Yoksa Çocukken Büyükleri mi Taklit Ederiz?” Sorusuna Psikanalitik ve Varoluşsal Bir Bakış

Şulenur TOPCU

Önerilen atıf: Topcu, Şulenur. “‘Çocukken Oynadığımız Oyunları mı Büyüyünce Taklit Ederiz Yoksa Çocukken Büyükleri mi Taklit Ederiz?’ Sorusuna Psikanalitik ve Varoluşsal Bir Bakış”, Noktasız Dergi 13, (2024): 32-34.
DOI: https://doi.org/10.5281/zenodo.13381036

Çocukken oynadığımız oyunları nasıl seçeriz? Oyun içindeki sınırları nasıl belirleriz? Büyüklerden gördüğümüzü mü taklit ederiz yoksa kendi benliğimizden geleni mi oyuna dökeriz? Bu sorular uzun yıllar boyunca psikoloji ve felsefe alanının araştırma konusu olmuştur. Bu alanın ilk öncülerinden Sigmund Freud bu konuyu oyun kuramı üzerinden irdelemiş ve sonrasında bu alan Melanie Klein, Donald Winnicott ve Erik Erikson tarafından farklı bakış açılarıyla geliştirilmiştir. Oyunun bir taklittin yanında içsel bir belleğin dışa vurumu olabileceği kavramının irdelenmesi, oyuna varoluşsal bir perspektifle de bakılabileceği fikrini doğurmuştur. 

Freud’a göre çocuklar oyun oynarken sıklıkla etraflarındaki yetişkinlerin rollerini taklit ederler.1Sigmund Freud, Creative Writers and Day-Dreaming. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Vol. 9, 141-153. London: Hogarth Press, 1908. Bu, çocukların sosyal dünyayı anlamlandırma ve içselleştirme süreçlerinin bir parçasıdır. Çocuklar, ebeveynlerinin, öğretmenlerinin ve diğer yetişkinlerin davranışlarını ve rollerini oyunlarına yansıtarak öğrenirler. Bu tür oyunlar, çocukların sosyal normları ve kuralları anlamalarına, empati geliştirmelerine ve iletişim becerilerini ilerletmelerine yardımcı olur.

Freud ayrıca, çocukların oyun oynarken bilinçdışı arzularını ve çatışmalarını ifade ettiklerini belirtir. Çocuklar, gerçek dünyada yerine getiremedikleri isteklerini ve yaşadıkları duygusal çatışmaları oyun yoluyla dışa vururlar. Bu süreç, çocukların içsel dünyalarını düzenlemelerine ve duygusal dengeyi sağlamalarına yardımcı olur. Örneğin bir çocuk evde yaşadığı bir otorite figürüyle olan çatışmasını, oyuncak bebekler veya figürler aracılığıyla yeniden canlandırabilir. Bu tür oyunlar, çocuğun kendi duygusal deneyimlerini işlemeye ve anlamlandırmaya yönelik bir mekanizma sunar.

Melanie Klein, Freud’un oyun kuramını daha da ileriye taşımış ve çocuk psikanalizinde oyun terapisinin önemini vurgulamıştır. Klein’a göre çocuklar oyun yoluyla içsel dünyalarını ve bilinçdışı süreçlerini ifade ederler.2Melanie Klein, “The Psychoanalytic Play Technique: Its History and Significance.” In The Psychoanalytic Study of the Child, Vol. 10, 153-158. New York: International Universities Press, 1955. Klein, oyun terapisini, çocukların duygusal sorunlarını ve travmalarını anlamak için bir araç olarak kullanmıştır. Oyun sırasında çocukların kullandıkları semboller ve oyun materyalleri, onların bilinçdışı düşüncelerini ve duygularını açığa çıkarır. Klein, çocukların oyun oynarken büyükleri taklit etmelerinin yanı sıra, kendi içsel çatışmalarını ve arzularını da ifade ettiklerini belirtir. Bu, oyunların hem taklit hem de içsel dünyayı ifade etme işlevi gördüğünü gösterir.

Donald Winnicott, oyun oynamanın çocuğun gelişimindeki önemini vurgulayan bir diğer önemli psikanalisttir. Winnicott, oyun alanını “geçiş alanı” olarak tanımlar.3Donald W Winnicott,  Playing and Reality. London: Tavistock Publications, 1971. Bu alan, çocuğun içsel dünyası ile dış gerçeklik arasındaki köprüdür. Oyun, çocukların hem büyükleri taklit etmelerine hem de kendi yaratıcılıklarını ve bireyselliklerini ifade etmelerine olanak tanır. Winnicott’a göre, oyun, çocukların kimlik gelişimi ve duygusal sağlığı için kritik bir araçtır. Oyun alanı, çocukların güvenli bir ortamda deney yapmalarına, keşfetmelerine ve öğrenmelerine olanak tanır. Bu, çocukların büyüdüklerinde daha esnek, yaratıcı ve uyumlu bireyler olmalarına katkıda bulunur.

Erik Erikson, oyun oynamanın çocukların psikososyal gelişimindeki rolünü vurgulayan bir başka önemli isimdir. Erikson’a göre oyun, çocukların kimliklerini keşfetmeleri ve sosyal rollerini anlamaları için bir araçtır.4Erik H Erikson, Childhood and Society. New York: W. W. Norton & Company, 1950. Oyun, çocukların yetişkinlerin rollerini taklit etmeleri ve bu süreçte kendi kimliklerini oluşturmaları için bir fırsat sunar. Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre çocuklar oyun yoluyla inisiyatif almayı, sorumluluk üstlenmeyi ve sosyal beceriler geliştirmeyi öğrenirler. Bu, çocukların büyüdüklerinde daha sağlıklı ve uyumlu bireyler olmalarına katkıda bulunur.

Varoluşsal psikoloji, bireyin yaşamındaki anlam arayışını, özgürlüğünü ve sorumluluğunu vurgular. Çocukların oyun oynama davranışlarını varoluşsal bir perspektiften incelediğimizde, oyunların sadece taklit veya bilinçdışı çatışmaların dışavurumu olmadığını, aynı zamanda çocuğun varoluşsal deneyimlerini ifade etme ve anlamlandırma süreci olduğunu görürüz. Oyun, çocuğun varoluşsal kaygılarını, kimlik arayışını ve yaşamın anlamını keşfetme sürecinde önemli bir araçtır. Varoluşsal bakış açısına göre, çocuklar oyun oynarken kendi varoluşlarını keşfederler. Oyunlar, çocuğun kim olduğunu, ne olmak istediğini ve yaşamının anlamını sorguladığı bir alan sağlar. Bu süreçte, çocuklar hem büyükleri taklit ederek sosyal dünyalarını anlamlandırır hem de kendi özgün kimliklerini ve varoluşsal deneyimlerini ifade ederler.

Freud’un ve diğer psikanalistlerin oyun kuramları, çocukların oyun oynama davranışlarının karmaşıklığını ve bu davranışların psikolojik ve sosyal gelişimdeki önemini ortaya koyar. Varoluşsal perspektif ise bu dinamiklere, bireyin anlam arayışı ve kimlik keşfi boyutunu ekler. Çocuklar oyun oynarken sadece büyükleri taklit etmekle kalmazlar, aynı zamanda kendi varoluşlarını, kimliklerini ve yaşamlarının anlamını da keşfederler. Oyunların çocuklukta ve yetişkinlikteki etkileri arasında dinamik bir ilişki vardır. Çocukken oynadığımız oyunlar, yetişkinlikteki davranışlarımıza ve kişiliğimize derinlemesine etki eder. Bu çocukluk oyunlarının bireyin gelişimindeki uzun vadeli etkilerini vurgular ve Freud’un oyun kuramının geçerliliğini ve önemini ortaya koyar. Öte yandan çocukken büyükleri taklit etmenin, sosyal öğrenme ve kimlik gelişimi açısından kritik bir rol oynadığını unutmamak gerekir.

Sonuç olarak Freud’un, Klein’ın, Winnicott’un, Erikson’un ve varoluşsal psikolojinin perspektifleri, çocukların oyun oynama davranışlarının derin psikolojik ve varoluşsal kökenlerini keşfetmemize yardımcı olur. Tüm bunların bir çıkarımı olarak, çocukların oyun oynama davranışları hem büyükleri taklit etmeyi hem de kendi içsel dünyalarını ifade etmeyi içerir. Aynı zamanda, oyun oynamak konsept olarak çocukluk dönemine ait bir kavram olarak algılansa da bunun oyunla büyüyen yetişkinin duygusal, sosyal ve bilişsel erişkinliğinde hayati bir rol oynadığı görülür. Tüm bunların yanında, oyunun taklitten ziyade varoluşsal bir dışa vurum açısından da değerlendirilmesinin öneminin de yadsınamaz olduğu görülmektedir. Tüm bunlara bakılarak oyunun, uyumlu ve kendini gerçekleştiren yetişkinler ve bunun bir getirisi olarak sağlıklı toplumlar yaratma açısından ne kadar ciddiye alınması gereken bir konsept olduğu söylenebilir.

Referanslar

  • 1
    Sigmund Freud, Creative Writers and Day-Dreaming. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Vol. 9, 141-153. London: Hogarth Press, 1908.
  • 2
    Melanie Klein, “The Psychoanalytic Play Technique: Its History and Significance.” In The Psychoanalytic Study of the Child, Vol. 10, 153-158. New York: International Universities Press, 1955.
  • 3
    Donald W Winnicott,  Playing and Reality. London: Tavistock Publications, 1971.
  • 4
    Erik H Erikson, Childhood and Society. New York: W. W. Norton & Company, 1950.

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön